Muhafazakar neyi muhafaza eder ?

Muhafazakarlığın siyasi bir ideoloji olarak filizlenmesi 19. Yüzyılın başlarında olmuştur. Barındırdığı kimi motifler çok daha eskilere dayansa da muhafazakarlık 18. Yüzyılda Avrupa’ da yaşanan aydınlanmaya tamamen olmasa bile bir tepki niteliğindedir. 1789 Fransız İhtilali’ nin getirdiği jakoben anlayışa tepkidir.

Muhafazakarlık, kapitalizmin getirdiği “üretim tarzı ve ilişkileri” ile “serbest piyasayla metalaşma” konularında özsel anlamda bir çelişki yaşamamaktadır.

Dünya tarihinde halk devrimleri de burjuva devrimleri de olmuştur. Her ikisi de kendi politik görüşlerini yansıtmıştır. Yaşanan burjuva devrimleri sonrasında şekillenen uluslararası siyasi politikalarda önce kapitalizmin emperyalizme evrilmesinde ve sonrasında yayılan sosyalizme karşıtlık oluşturmasında milliyetçilik akımının ve dinsel motiflerin kullanılmasıyla muhafazakarlık biçimlenmiştir.

Muhafazarlığı temelde iki noktadan ortaya koyabiliriz. Birincisi; muhafazakarlık, insanların eşit olmadığını ve hiçbir zamanda olamayacağını savunur. Ayaklar hep ayak olarak kalacaktır… Dolayısıyla bugün muhafazakar kimlikten gelen iktidarın “eşitlik” söylemleri yalanlar üzerine kuruludur. İkincisi ise; muhafazakarlık temelde “muhafaza eden” anlamı da taşıdığı için içinde bulunduğu ekonomi politakasının ve toplum düzenininin en iyisi olduğunu varsayar .Dolayısıyla iktisadi politikalara ve toplumsal düzene getirelen eleştirelere, müdahalelere müthiş derecede karşı çıkar.

İşte bu yüzden muhafazakarlık ilk gününden beri entelektüel ve teori karşıtı olmuştur. Çünkü eleştirel düşünceyi her zaman tehdit olarak görmektedir.

Günümüzde liberalizmin bireyciliği muhazakarlıkla eklemlenmiştir.

Muhafazakarlık, insanların eşitlik ve gelişim için teori üretmelerine her zaman karşı durmuştur. Günümüzde ise piyasacılık temelinden hareketle muhafazakarlığı “yeni sağ” olarak da tanımlayabiliriz.

Muhafazakar ideolojide alttaki sınıfın üsttekine tepkisi ile üstteki sınıfın geniş kitleler üzerindeki siyasal baskı mekanizması vardır. Yönetici kesim, “başka bir düzen arayışı şu anki düzenin bile gerisine götüreceğini”, “kargaşa getireceğini”, “insanlığın biteceğini”, “ölümlerin olacağını” vb. yaymak zorunda olduğu müddetçe muhafazarklığa sarılacaktır. Fakat bir de işin görünmeyen yüzü vardır: Kapitalist düzenin getirdiği muhafazakarlığın ideolojik ve kültürel hegemonyası altında bulunan halklar da “değişim” “dönüşüm” “yıkım” korkusuna kapıldığı açıktır.

Serbest piyasacılığı savunan bir aydının liberal olmasını, piyasacılığı bir şekilde benimsemesini anlayabilirim fakat kitlelere hitap eden ve halkın desteğini alan muhafazakar yapıdaki liberal siyasi partiler bunu iktisadi politakalarında uygulayarak nasıl olurda halktan “hala” bu kadar destek görür ? Kayıt dışı olarak karın tokluğuna çalışan, asgari ücretli, işsiz, işini kaybetme korkusu yaşayan, ürünü para etmeyen çiftçi nasıl olurda küreselleşmenin etkisiyle serbest piyasacılığı savunan bir siyasi partiye taraftarlık düzeyinde bir destek verir ?

Günümüzdeki bu “yeni sağ”cıların demokrasi anlayışı ise yine liberal zihniyetindedir. Birbirleriyle rekabet halindeki siyasi partiler halktan oy ister; iktidara gelen parti ise halk tarafından her şey için yetkilendirilmiş demektir… Halkın oy verip iktidara getirdiği partinin yaptığı işlere karşı çıkanlar, her durumda “halkın dışında”, “entel”, “marjinal”, “iki koyun bile güdemeyecek” kişilerdir… Dolayısıyla karşımızdaki muhafazakarlığı, karşıtını karşıtın ötesinde “anomali” sayan bir totaliterliğe doğru evrilmektedir.

Bir sol partiye “muhafazakar” dediğimizde onu yermiş oluruz.

Bir sağ partiye “muhafazakar” dediğimizde onu övmüş oluruz.

Bugüne kadar Türkiye’ de “sağ” kesimde iktidar olan Menderes’ in DP’ si, Demirel’ in AP’ si, Özal’ ın ANAP’ ı, Erbakan’ ın MNP,MSP, RP, FP, SP’ si ve Erdoğan’ ın AKP’ si duruşları birbirinden farklıdır…Hatta Erbakan…’ ın muhafazakarlığı ile Tayyip’ in muhafazakarlığı bile birbirinden farklıdır.

Mesela,

ANAP’ ın muhafazakarlığı; “Cuma’ ya da giderim rakımı da içerim” derken AKP bunu demiyor hatta dedirtmiyor.

Bu durumda ise karşımıza iki durum çıkıyor. Birincisi muhafazakarlık sağcılığın sosudur… İkincisi muhafazakarlık tartışması AKP’ nin hoşuna gider çünkü tartışmanın sonucu ne olursa olsun AKP güçleneceğini bilir… “Ben muhafazakarım” demenin altında “Ben Müslümanım, dindarım, Osmanlıyım, ecdadıma laf ettirmem” de yatıyor. Bugün AKP tarafından dini motiflerin ve milliyetçi kimliğin öne çıkması bu yüzdendir. Çünkü muhafazakarlık; hem milliyetçiliğin hem de dindarlığın kardeşidir.

AKP, DP ve AP gibi partilerden muhafazakarlık anlamında farklılaşmıştır. AKP diğerlerine göre daha İslamcıdır… Herkesin gördüğü bir gerçek var : İslami ahlak, İslamin aileye bakışı, kadına bakışı AKP öne çıkararak oy topluyor…

AKP’ nin muhafazakarlığı farklı olduğu gibi milliyetçiliği de farklı… Öncelikle AKP, milliyetçiliğini “ecdadımız Osmanlı” ile birleştiriyor. Ancak Cumhuriyetçilerin karşısında Kürt meselesi hakkında “Osmanlıcılık” yerine , “Türk milliyetçisi” olarak karşımıza çıkıyor. Her sağ partide olan bu “yanar döner” tavrı muhafazakar olan AKP’ de hatta ona oy veren %47’ de de görmekteyiz. Bunun bir çok örneği var: Magazin izlemiyorum derken, magazin programlarının reyting rekorları kırmıyor mu ? Konya, Türkiye’ nin en çok içki tüketilen şehri değil mi ? Google’ da en çok aranan “sex” kelimesinin başını Erzurum çekmiyor mu ? Örnekleri çoğaltmak mümkün…

Peki bunları düşündüğümüzde muhafazakar olan AKP’ ye ne demeliyiz ? İslamcı ? Milliyetçi ? Sağcı ?

Bence “hepsi”dir.

Tabi hepsinden önemlisi ise sınıfsal zemindeki sağcılığıdır.

Sınıfsal düzlemde sağcı ve muhafazakar olan AKP’ nin devlet ile toplum ilişkisi ise şöyledir : Her muhafazakar parti gibi AKP’ de cemaatçi bir karakter taşıdığından dinsel değerleri ve kurumları muhafaza ediyor. Mesela erkek üstünlüğü, kadınların nisa suresine göre yaşaması gerektiğini, en az üç çocuklu bir aile yapısını egemen kılarak İslami normlara göre bir toplum düzeni yaratmak istiyor. AKP sadece bu açısıyla bile paternalist devlet anlayışını uygulamak zorunda. Bu anlayıştaki bir iktidarın da demokratik olmasını beklemek olmaz. Bekleyen varsa bile günaha giriyordur! Erdoğan bu zihniyetten farklı olsa başkanlık sistemini de istemezdi.

AKP’ nin muhafazakarlığı açısından devletle olan tek sıkıntısı onun laik yapısıdır. Onu da yeniden yapılandırdığında devletle bir sorunu kalmaz. Laikliği değiştiremese bile en azından yargıya yaptığı gibi içini boşaltır. Yani AKP’ nin derdi demokratikleşme değil… Çünkü toplumu hiyerarşik bir aile, devleti de bu ailenin çatısı olarak gören bir zihniyet, tabiki de siyasi otoritenin tek elde toplanmasını ister.

AKP’ nin muhafazakarlığı; emek sermaye çelişkisini, dinsel motiflerde biat kültürünü oluşturmak için sadaka düzenini aktif kılmaktan ibarettir. Neo-liberalizmin insanlık dışı uygulamalarını savunurken, tüm bu düşüncelerini ülkenin ekonomik refahının yükselmesi için “olmazsa olmaz” olarak görüyor. Çalışlanların ekonomik ya da sosyal haklarından bahsedildiğinde bunu hiç üstüne almadan ancak sosyalist devletlerde olduğunu söylemedi mi ? Sermayenin çıkarlarını göz eden iktidar, iş emekçilerin haklarına gelince nedense hiç oralı bile olmuyor ! Sonra da çıkıp biz “halktanız” diyor. .. Doğru ya halkımız zaten emekçi değil, hepsi sermayeder…

Demekki ne kadar muhafakar o kadar kar!

AKP Siyaset Akademisi yöneticilerinden Nabi Yağcı şöyle demiş: “Yeni bir ideoloji arayışı içerisindeyiz. Marksizm’ den alıyorz ama Marksist değiliz, liberalizmden alıyoruz ama liberal değiliz, İslam’ dan alıyoruz ama dinci değiliz, batılı muhafazakarlardan alıyoruz ama batıcı değiliz… Genel bakışımız çağdaş muhafazakarlıktır.”

Yani şöyle mi diyelim: AKP’ ye göre AKP’ nin hedefi çağdaş muhafazakarlıkmış…

Ya da şöyle mi diyelim: “Yalanın batsın!”

Koca bir İslam dünyasının batı çıkarlarına entegre edilmesi için Türkiye’ ye tasarlanmış bir rol var. AKP’ de bunun adını “çağdaş muhafazakarlık” olarak tanımlıyor.

1 yorum:

  1. Türkiye'de adı-bilinenlerden kimse Donald Trump'ı uluorta savunacak kadar muhafazakar (sağcı) değildir. 35 yıldır tanıdığım ve çok sevdiğim bir dostum vardır. Ancak üç-beş kişinin okuduğu dergi ve gazetelerde yazar (blog yazmayı öğrenemedi). Bu arkadaş her sabah aynanın karşısına geçer ve kendi kendine “nasıl daha sağcı olabilirim” diye sorardı. Kendisi ile hemfikir olmayan herkesi de bir refleks olarak Komünistlik'le suçlardı. “Sağ”, “sağ”, “sağ” yapa yapa, sonunda iSMET iNÖNÜ'cü oldu! Trump'a da hayran tabii. İster inanın, ister inanmayın..

    YanıtlaSil